YOL AŞKI

x
Kapak yükleniyor... Konumunu değiştirmek için kapağı sürükleyin
  • BULKAZ DAĞI’NIN KÜLTÜRÜMÜZE ETKİSİ

    Bulkaz Dağı’nın halkımızın yaşantısına birçok etkisi olmuştur ve hala devam etmektedir.

    Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar köyümüzü işgal ettiklerinde; köyümüz gençlerinden bir kısmı Bulkaz Dağı’na çıkmış, orada saklanmışlar, zaman zaman Yunan karakoluna ve askerlerine gece baskınları yaparak zayiat verdirmişler.

    Eskiden hayvancılık daha yaygınmış. Köyümüzde çok sayıda keçi, koyun sürüleri varmış. Bu sürü sahipleri yaz aylarında Bulkaz Yaylası’na çıkarak hayvanlarını otlatırlarmış. Bol bol peynir, yağ biriktirerek geçimlerini sağlarlarmış. Hatta ben coçukken hatırlıyorum büyükbaş hayvanlar yazın yaylaya bırakılır, ara sıra kontrole gidilir, güzün getirilirdi. Bulkaz Yaylası’nda bol ve besleyici otların olduğu söylenir.

    Ben henüz ortaokul sıralarında iken arkadaşlarımızla eşeklerle dağdan odun getirirdik. Bu odunları kışın ısınmak için sobamızda yakardık, annelerimiz ekmek ederken yakardı, pekmez kaynatırken yakılırdı. Bazı insanlar da geçimini odunculuktan sağlardı. Bulkaz Dağı’ndan eşeklerle taşıdıkları odunları Karahallı pazarında satarak evlerinin ihtiyaçlarını karşılardı.
    Eski evler kerpiçtendi. Bu evlerin tavanlarında ardıç ağacından kalın kirişler olurdu. Koşma adı verilen uzun ahşap direkler olurdu. Ev yapımında kullanılan bütün bu malzemelerin hammaddesi Bulkaz Dağı’ndan getirilmiş.

    Bulkaz Dağı’nın eteklerinde olan Cabar Köyü de hem hayvancılık, hem de ormancılık açısından tamamen bu dağdan faydalanmaktadır.

    Haziran ayının 20’si geldiğinde köy halkı adaçayı, kekik toplamaya dağa çıkar. Topladıkları ada çayı ve kekiğin kışın çayını içerler. Bu çaylar üşütmeye, soğuk algınlığına, nefes darlığına ve başka birçok rahatsızlıklara iyi gelir. Ayrıca, hoş bir içimi vardır. Rahmetli dedem dağlardan karanfil getirirdi. Şaşırdınız değil mi? Bu, öyle bildiğiniz karanfilden değil. Ardıç ağaçlarının altında, yumuşak toprakta yetişen bir ot. Bu otun toprak içindeki saç gibi kılcal kökleri mis gibi karanfil kokar. İster parfüm olarak kullanın, ister ada çayı veya siyah çayın içine birazcık atın; burcu burcu karanfil kokar. Bir de ada çayının bir değişik çeşidi olan karaçay otu vardır. Onun çayı da soğuk algınlığı ve ses kısıklığına iyi gelir.

    Zamanını tam olarak bilmiyorum ama sanırım 60–70 yıl kadar önce köylülerimiz Bulkaz yaylalarındaki tarlalarda çiftçilik yapmışlar. Oraya ekin, afyon ekmişler. Toprak çok verimli imiş. Bol ürün almışlar. Köydeki sarey ev, haney ev denen o zamanın en iyi evlerini bu ürünlerin kazancıyla yapmışlar. Rahmetli “annem Tavucak’a afyon ektiğimiz sene çok para kazandık, o sene kazanılan para ile Emirler’in Sadık Dayı’ların sarey ev yaptıklarını bizim ise bu parayı iyi değerlendiremediğimizi” söylerdi.

    Ben, Bulkaz Dağı’na oduna, çaya veya gezmeye gittiğimde dağda hiç su kaynağı görmedim. Sadece köyümüz tarafındaki yüzünde Çıra Ağılı, Kümele ve İnce Su mevkilerinde olduğunu biliyorum. Bir defasında arkadaşlarımla gezmeye gittiğimizde Orta Avgan’ı gördüm. Genişçe iki kuyu var ama kaynak suyu değil, kışın kar ile doldurulan yaza kalan su. Ve bu su temiz değil. Urgan ile kova sallanarak çıkarılıyor. Bu yüzde ( köyden tarafta) Eşe’nin Avgan var. Bu da küçük ve suyu çok kirli. Kozluca da kaynak suyu olduğunu gördüm, ama bu da suyu az olan bir kaynak. Dağı tanıyan birine sordum: “Eskiden Bulkaz Yaylası’na çok yaylacı, Eşme tarafından Yörükler gelirmiş su ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorlardı, hayvanlarını nasıl sulandırıyorlardı?” diye. O kişi, Bulkaz Dağı’nda çok su kaynağı olduğunu söyledi. Ancak bizim köyün uzağında olduklarını söyledi. Tabii biz yakınları gezebildiğimiz için uzaklardaki kaynakları bilmiyoruz. Su kaynağı olan mevkileri saydı. Bu bölgeler şöyle: Dombey’de Avganlar ( Avgan: 3–5 metre çapında, 5–6 metre derinliğinde kuyular. Bu kuyulara kışın yağan kar basılır, yazın kullanılırmış), Çatkuyu, Çalpınar, Eşşek Beli’nde Yalca Kuyu, Kurtluca Kuyu, Kuz Oluk, Tavucak, Arpa Çukru, Sarı Oluk (Kuz Oluk arkasında), Kozluca, Karpuz Kaldıran, Soğucak (ki burada eskiden su değirmeni bile varmış), Söğütçük, Gökçe Kuyu, Tepeli Kuyu.
    İşte bu sulardan faydalanan yaylacılar, Yörükler Bulkaz Dağı’nda sürülerini otlatmışlar. Çok olaylar, maceralar yaşanmış. Türküler söylenmiş, ağıtlar yakılmış…

    Eski düğünlerde, düğünden birkaç gün önce “düğün odunu”na gidilirdi. Mahalleden ve akrabalardan insanlar toplanır, 15–20 eşekle Bulkaz Dağı’ndan odun getirirlerdi. Bu odunlar düğünde pişen yemek kazanlarının altında yakılırdı. Düğün Odunu şenlik içerisinde yapılırdı. Gençler Sağdıç’a eziyet ederler, ona istediklerini yaptırırlardı.

    Bir büyüğümüzden Bulkaz Dağı’nda İskender’in gözetleme kulelerinin olduğunu duydum. Bulkaz Dağı’nın Güney ucundaki (İğdir tarafında) Kale’den Sırankayalar’a kadar 7 tane gözetleme kulesi varmış bunların bazılarının kalıntıları mevcutmuş.

    Bulkaz Dağı’nda Çıra Ağılı’nın üst trafında Kavaklı Yelisi mevkisinin yukarısında biraz kuzeyde en uçta yüksek “Gölgeli Kaya” vardır. Halk arasında “Kölgeli Kaya” denir. O kayanın köye bakan tarafı öğleye kadar gölge olur, öğlen olunca gölge biter. Tarlalarda çalışan köylüler eskiden saat olmadığı zamanlarda öğlen vakti olduğunu bu kayaya bakarak öğrenirlerdi. Ben çocukken tarlada ekin tırmıklarken yorulur, acıkırdım, Kölgeli Kaya’ya bakar dururdum “kölge gitse de dinlensem, yemek yesek” diye.

    Bulkaz Dağı, eskiden ve günümüzde olduğu gibi kültürümüzdeki yerini gelecekte de sürdürecektir.

    RÜŞTÜ BALABAN - Emekli Öğretmen
    bulkazlirb@hotmail.com
    .

    0
    0
    0
    0
    0
    0
    Yorumlar (0)
    İleti onay bekliyor
    Akış ögesi yayınlandı. Bu öge artık akışınızda görüntülenecektir.
Araç ipucu içeriği yüklenemedi.